Fikri hakların konusunu, iktisadi değer taşıyan, sahibinin hususiyetini taşıyan ve yaratıcısının düşünce gücü sonucu ortaya çıkan fikri emek ürünleri oluşturur. Yaratıcı-eser sahibinin bunlar üzerinde hem mali, hem de manevi hakları vardır.
İnsanın yaratıcı gücü, bütün buluş ve sanat ürünlerinin kaynağıdır. Bu eserler insan hayatını yaşamaya değer kılan bir güvencedir.
Tarihsel Gelişim
İlk ve Orta Çağlarda
Eski uygarlıklarda fikri emek ürünleri, üzerinde cisimlendikleri maddi mallardan ayrı düşünülmemekteydi ve yaratıcının iktisaden veya manevi yönden korunmasına gerek duyulmuyordu. Örneğin, ünlü Romalı hukukçular Gaius ve Paulus, tahta üzerine oyularak yapılan bir tablo için, “bu tablonun mülkiyetinin tahtanın mülkiyetine bağlı kalması zorunludur, çünkü tahta olmasaydı, tablo da olmayacaktı”, demişlerdi. Bir kitabı satın almakla kitaptaki fikri ürünlere de sahip olunabilmekteydi. Yani, cisim fikre değil, fikir cisme bağlıydı.
Ortaçağda da, fikri ürünlerin ayrı bir hakkın konusu olabileceği düşünülmüyordu. Herkes yararlanmak istediği bir eseri kopya edebilir veya ücreti karşılığında başkasına kopya ettirebilirdi.
Yaratıcının eserin kopya edilmesine itiraz hakkı yoktu.
Fikri haklar alanında atılan ilk adım “basım imtiyazlarının” kabulü olmuştur. Matbaanın icadıyla, o zamana kadar sadece el yazısıyla ve sınırlı sayıda kopya edilebilen eserlerin sayısız çoğaltılması ve satılması imkanı doğdu. Ancak matbaacı ilk önce satılma şansı olan bir müsvedde bulmak ve bunu basıma hazır hale getirmek için masraf etmek zorundaydı. Oysa başka bir matbaa için bu ilk baskıyı kullanarak eserin ikinci ve sonraki baskılarını yapmak çok daha ucuza mal olan ve haksız rekabete yol açan bir durumdu. Bu nedenle, belirli bir bölgede ve belirli bir süre için bir eserin sadece bir matbaacı tarafından basılabilmesi, idari otoritelerin verdiği “basım imtiyazları” ile sağlandı.
Bu yolla, matbaacıların eser sahibine ödedikleri ücret karşılığında eserin maliki oldukları kabul edilmiştir. İngiltere’de imtiyaz sahibi “owner of copy” olarak nitelendirilmiş, “copy right” terimi de ilk önce telif hakkı değil, basım ve teksir hakkı anlamında kullanılmıştır.
16. yüzyılın ortalarında, yazarın da eserden pay alması âdet haline geldi. İlk yazar imtiyazı, 1486 yılında Sabellicus adlı bir yazara Venedik’te “Venedik Taciri” isimli bir eser için verilmiştir.
Eser sahiplerini koruyan ilk kanun, İngiltere’de 1709 yılında kabul edilen “Act Anne” adını taşıyan bir kanundur. Bu Kanunun amacı, yazarı ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesini sağlamaktır. İngiltere’de daha sonra sırasıyla, hakkâklar ve heykeltraşlar ve daha sonra, tiyatro eserleri kanun kapsamına alınmıştır.
Avrupa Birliği Hukukunda, genel kural olarak, malların topluluk içinde serbest dolaşması ilkesi geçerlidir.
Yeni ve Yakın Çağlarda
Fakat bu kurala, fikri haklar bakımından istisna getirilmiştir. Fikri haklar, mutlak (tekelci) haklar arasında kabul edildiği için, ancak eser sahibinin izniyle, eserin serbest veya sınırlı biçimde dolaşması mümkündür.
Ancak fikri hakların ulusal sınırlar içinde korunması yet, çünkü bu haklar ihlâle çok açıktır. Uluslararası düzeyde ihlâle en müsait olan hak da telif hakkıdır.
Örneğin, yurt dışında basılan bir kitabın ya da yurt dışında imal edilen ses ve resim taşıyıcılarının Türkiye’de izinsiz olarak çoğaltılması son derece kolaydır.Bu nedenle, bazı uluslararası sözleşmeler yapılmıştır. Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 27nci maddesi : “Herkes, sahibi bulunduğu her türlü ilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan manevi ve maddi menfaatlerinin korunması hakkına sahiptir”, der.